Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB): Tanım, Epidemiyoloji, Çok Etkenli Nedenler, Kanıta Dayalı Tedavi Yaklaşımları ve Bağırsak–Beyin Ekseni ile Geleneksel Tıbbın Rolü

Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB): Tanım, Epidemiyoloji, Çok Etkenli Nedenler, Kanıta Dayalı Tedavi Yaklaşımları ve Bağırsak–Beyin Ekseni ile Geleneksel Tıbbın Rolü

Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB): Tanım, Epidemiyoloji, Çok Etkenli Nedenler, Kanıta Dayalı Tedavi Yaklaşımları ve Bağırsak–Beyin Ekseni ile Geleneksel Tıbbın Rolü
Özet
Otizm spektrum bozukluğu (Autism Spectrum Disorder – ASD / Otizm Spektrum Bozukluğu – OSB), sosyal etkileşim ve iletişimde kalıcı yetersizlikler ile yineleyici ve sınırlı davranış ve ilgi örüntüleriyle karakterize kronik bir nörogelişimsel bozukluktur. Dünyada otizmin yaygınlığı çocuklarda yaklaşık %1 olarak bildirilmektedir ve “Küresel Hastalık Yükü”ne ilişkin son tahminler, 2021 yılında dünya genelinde her 127 kişiden yaklaşık 1’inin otistik olduğunu göstermektedir. Tarama sistemlerinin daha aktif olduğu ülkelerde, örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde, 8 yaş grubu çocuklarda bu oran yaklaşık 1/31’e yükselmiş olup, otizm erkeklerde kızlara göre üç–dört kat daha fazla tanı almaktadır.
Otizm, çok etkenli (multifaktöriyel) bir bozukluktur ve prenatal dönem ile yaşamın erken evrelerinde genetik, çevresel, nörolojik ve immünolojik etkenlerin karmaşık etkileşiminin sonucunda ortaya çıkar. Genetik çalışmalar, OSB’ye yatkınlığı artıran onlarca, hatta yüzlerce genin rolünü göstermiştir. Öte yandan ileri ebeveyn yaşı, gebelik komplikasyonları, enfeksiyonlar, gestasyonel diyabet, gebelik sırasında annede görülen sindirim sistemi problemleri, gebelikte insülin direnci, hipertansiyon, erken doğum, düşük doğum ağırlığı ve muhtemel bazı çevresel maruziyetler (hava kirliliği, toksik maddeler) risk faktörleri arasında sayılmaktadır. Son yıllarda bağırsak–beyin ekseni ve bağırsak mikrobiyotası üzerindeki vurgu artmış; probiyotik ve prebiyotik temelli müdahaleler, gastrointestinal belirtilerin ve bazı davranışsal boyutların iyileştirilmesinde umut verici tamamlayıcı tedaviler olarak gündeme gelmiştir.
Otizmin tedavisi, ağırlıklı olarak ilaç dışı, çok boyutlu müdahalelere dayanır: uygulamalı davranış analizi (ABA), konuşma terapisi, ergoterapi, sosyal beceri eğitimi, eğitimsel destek ve aile eğitimi temel yaklaşımlardır; gerektiğinde bitkisel ilaçlar eşlik eden semptomların yönetiminde kullanılabilir. Bu müdahalelerin yanında, geleneksel tıp yaklaşımları ve bitkisel tedaviler, tamamlayıcı tedavi çerçevesinde ilgi görmektedir. Geleneksel tıbbın altı temel sağlık ilkesine dikkat edilerek uygulanması durumunda, bitkisel ilaçların etkisi son derece dikkat çekici olabilir; elbette bu, mutlaka uzman denetiminde gerçekleşmelidir.
Giriş
Otizm spektrum bozukluğu (OSB), son on yıllarda hem yaygınlığı hem de bilimsel ilgi düzeyi belirgin şekilde artan en önemli nörogelişimsel bozukluklardan biridir. Genellikle yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkar ve bireyin dünyayı algılama biçimini, sosyal ilişkilerinin kurulmasını, duyusal bilgiyi işleme süreçlerini ve davranış örüntülerini derinden etkiler. Halk sağlığı perspektifinden bakıldığında otizm yalnızca bireyi değil, aynı zamanda aileyi, eğitim sistemini, sağlık hizmetlerini ve sosyal yapıları da etkiler; erken tanı ve erken müdahale, uzun dönem sonuçlar üzerinde belirleyici öneme sahiptir.
Bu makalede önce OSB’nin tanımı ve klinik özellikleri, ardından epidemiyolojik veriler ve cinsiyet farklılıkları, nedenler ve risk faktörleri, kanıta dayalı tedavi ve müdahaleler, bağırsak–beyin ekseninin rolü ve son olarak geleneksel tıp ve tamamlayıcı yaklaşımların yeri ele alınacaktır.
1. Otizm Spektrum Bozukluğunun (OSB) Tanımı ve Klinik Özellikleri
Otizm spektrum bozukluğu, DSM-5-TR ve ICD-11 tanı sistemlerine göre iki temel eksen üzerinden tanımlanan bir nörogelişimsel bozukluktur:
1. Sosyal iletişim ve etkileşimde kalıcı yetersizlikler
Bu alan şunları içerir:
• Uygun göz teması kurmada azalma veya yokluk;
• Yüz ifadesi, ses tonu, beden dili gibi sözel olmayan ipuçlarını kullanma ve anlama güçlüğü;
• Konuşmayı başlatma, sürdürme ve karşılıklı diyalog kurmada zorlanma;
• İlgi alanlarını, duyguları ve başarıları başkalarıyla paylaşmada sınırlılık;
• Gelişim düzeyine uygun ilişkiler kurma ve sürdürmede zorluk (arkadaş edinme, karşılıklı oyun, grup içinde iş birliği vb.).
2. Davranış, ilgi veya etkinliklerde yineleyici ve sınırlı örüntüler
Örneğin:
• Stereotipik, tekrarlayıcı hareketler (ellerle kanat çırpma, sallanma, eşyaları ardı ardına dizme);
• Rutinlerin ve çevresel düzenin değişmesine karşı yoğun direnç ve ısrar;
• Çok sınırlı fakat olağan dışı yoğunlukta ilgi alanları;
• Duyusal uyaranlara alışılmadık tepkiler (ses, ışık, dokunma, koku veya acıya aşırı duyarlılık ya da normalden az duyarlılık).
Belirtiler genellikle yaşamın ilk 2–3 yılında belirginleşir; ancak bazı durumlarda aileler ilk yıl içinde bile konuşmada gecikme, ismine tepki vermeme ve sınırlı göz teması gibi bulguları fark ederler.
“Spektrum” Kavramı
“Spektrum” sözcüğü, klinik belirtiler ve şiddet açısından çok geniş bir çeşitliliğe işaret eder:
• Spektrumun bir ucunda, yoğun desteğe ihtiyaç duyan, sözlü iletişim kuramayan ve günlük yaşamın birçok alanında tam yardıma bağımlı çocuklar yer alır.
• Diğer ucunda ise zekâ ve akademik performansı normal veya normalin üzerinde olup, buna karşın sosyal beceriler, davranışsal esneklik, duygu düzenleme ve duyusal işlemleme alanlarında ciddi güçlükler yaşayan bireyler bulunur.
Bu çeşitlilik, tedavi ve destek planlamasında bireye özgü (kişiselleştirilmiş) yaklaşım gerekliliğini vurgular.
2. Epidemiyoloji: Küresel Veriler ve Cinsiyet Farklılıkları
2.1. Küresel Yaygınlık
Dünya Sağlık Örgütü ve sistematik derlemeler şu bulguları ortaya koymaktadır:
• Dünya genelinde, çocuklar arasında OSB tanı oranı yaklaşık 1/100 düzeyindedir.
• “Küresel Hastalık Yükü 2021” analizine göre, 100.000 kişi başına yaklaşık 788 kişi (yaklaşık 1/127) otistik birey olarak tahmin edilmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde CDC otizm izleme ağı verileri:
• 2022 yılında 8 yaşındaki çocuklarda OSB prevalansını yaklaşık 1/31 (%3,2) olarak bildirmiş, bunun 2020’deki 1/36 oranına göre arttığını göstermiştir.
Son yıllardaki artış, büyük ölçüde tarama programlarının gelişmesi, farkındalığın artması, tanı kriterlerindeki değişiklikler ve hizmetlere erişimin iyileşmesiyle ilişkilendirilmektedir; bununla birlikte çevresel etkenlerin de bir miktar payı olabileceği düşünülmektedir.
2.2. Cinsiyet Farklılıkları
Çoğu çalışmada otizm, kızlara kıyasla erkeklerde daha sık tanı almaktadır:
• CDC verileri, 8 yaş grubu çocuklarda yaklaşık 3,4:1 (erkek:kız) oranından söz etmektedir.
Bu fark yalnızca biyolojiyle açıklanmamaktadır; şu etkenler de rol oynayabilir:
• Kadın koruyuculuğu hipotezi: Kız çocuklarda OSB’nin ortaya çıkması için daha yüksek bir genetik yük gerektiğini, yani kadınların göreceli bir biyolojik korumaya sahip olabileceğini öne sürer.
• Maskelenme (camouflaging): Pek çok otistik kız ve kadın, sosyal açıdan kabul gören davranışları taklit ederek belirtilerini gizleyebilir; bu durum, bu grupta daha az veya daha geç tanı konulmasına yol açabilir.
Gerçek erkek:kız oranının klasik 4:1 değerinden muhtemelen daha düşük olduğu ve farkın bir bölümünün klinik görünümdeki farklılıklar ve tanısal önyargılardan kaynaklandığı düşünülmektedir.
3. Nedenler ve Risk Faktörleri: Çok Etkenli Model
3.1. Genetik Etkenler
Aile, ikiz ve genom çalışmaları, OSB gelişiminde genetiğin en güçlü bilinen faktör olduğunu göstermektedir. Ancak bu, tek bir “otizm geni” olduğu anlamına gelmez; onlarca, hatta yüzlerce gen, OSB’ye yatkınlığı artırmada rol alır.
Önemli özellikler:
• Bu genetik değişikliklerin bir kısmı de novo mutasyon şeklindedir; yani doğrudan çocukta ortaya çıkar, her zaman ebeveynden kalıtılmaz.
• Bazı olgularda otizm, şu genetik sendromların bir parçası olarak görülür:
• Fraji̇l X sendromu (Fragile X Syndrome)
• Kalıtsal bir genetik bozukluk olup, özellikle erkeklerde en sık görülen kalıtsal zihinsel yetersizlik ve gelişimsel/öğrenme güçlüğü nedenlerinden biridir.
• Nedeni: X kromozomu üzerindeki FMR1 geninde mutasyon.
• Belirtiler: Hafif–orta derecede zihinsel yetersizlik, otizme benzer davranışsal ve sosyal güçlükler ve erkeklerde uzun yüz, büyük kulaklar, ergenlik sonrası büyük testisler gibi bazı fiziksel özellikler.
• Rett sendromu (Rett Syndrome)
• Nadîr ve ilerleyici bir nörogelişimsel bozukluktur ve neredeyse sadece kızlarda görülür.
• Nedeni çoğunlukla X kromozomu üzerindeki MECP2 geninde mutasyondur.
• Belirtiler: İlk başta normal görünen gelişimden sonra, 6–48 ay arasında kazanılmış becerilerin (konuşma, amaçlı el hareketleri vb.) gerilemesi, stereotip el hareketleri ve solunum problemleri ile seyreder.
• Tüberöz skleroz kompleksi (Tuberous Sclerosis Complex – TSC)
• Otozomal dominant, nadîr bir genetik bozukluk olup, vücudun çeşitli organlarında iyi huylu tümörlerin (tüber) oluşumuna neden olur.
• Neden: TSC1 veya TSC2 genlerinde mutasyon.
• Etkilenen organlar: Beyin, deri, böbrek, kalp, göz ve akciğerler.
• Belirtiler: Sık görülen nörolojik belirti olan nöbetlerin yanı sıra bilişsel ve davranışsal sorunlar (otizm, öğrenme güçlüğü) ve tipik deri bulguları (açık renkli lekeler, yüzde anjiyofibromlar vb.).
Bu sendromların her biri, nörolojik ve fiziksel belirtilerin yanı sıra OSB riskinde artışla ilişkilidir.
3.2. Doğum Öncesi ve Doğum Sırası Çevresel Etkenler
Epidemiyolojik çalışmalar, aşağıdaki çevresel faktörlerin genetik yatkınlıkla birlikte OSB riskini artırabileceğini göstermektedir:
• İleri ebeveyn yaşı (özellikle ileri baba yaşı);
• Gebelik diyabeti, gebelik ve emzirme döneminde annede insülin direnci, vücutta yaygın inflamasyon, inflamasyonu artıran beslenme (asidik veya “soğuk mizaçlı” yiyeceklerin aşırı tüketimi), hipertansiyon, ağır enfeksiyonlar, gebelikte kanamalar, annede D vitamini ve B grubu vitamin (özellikle B9) eksikliği;
• Erken doğum ve çok düşük doğum ağırlığı;
• Annenin otoimmün hastalıkları (örneğin sistemik lupus, romatoid artrit);
• Gebelikte hava kirliliği ve bazı kimyasal maddelere maruziyet (partikül madde, egzoz gazları, bazı çözücüler ve pestisitler);
• Ağır viral veya bakteriyel enfeksiyonlar;
• Gebelikte belirgin kanamalar;
• Gebelikler arasındaki kısa aralık: Gebeliğin veya doğumun ardından çok kısa sürede (örneğin bir yıldan az) yeni gebeliğin oluşması ve otizm riskindeki artış arasında ilişki bildiren çalışmalar bulunmaktadır; ancak bu bulguların daha ayrıntılı araştırmalara ihtiyacı vardır;
• Hava kirliliği (ince partiküller, ozon, taşıt egzozları) ve ağır metaller (kurşun, cıva) ile bazı pestisitler ve organik çözücülere maruziyet, kimi çalışmalarda nörogelişimsel bozukluk riskinde artışla ilişkilendirilmiştir.
Bu faktörlerin çoğunda, inflamasyon, oksidatif stres ve immün yanıt değişikliklerinin, gelişmekte olan fetal beyni etkileyebildiği düşünülmektedir.
Ayrıca enfeksiyonlar, otoimmün hastalıklar, diyabet, gebelik ve emzirme döneminde annede insülin direnci, sindirim sistemi sorunları ve hatta anne bağırsak mikrobiyotasındaki dengesizlik, gebelik süresince D vitamini ve B grubu vitamin eksiklikleri, stres, psikolojik baskı, annenin yorgunluğu ve gebelik hipertansiyonu da inflamasyonu artırarak ve immün yanıtı değiştirerek gelişen fetüsün beyninde farklılıklara yol açabilecek potansiyel etkenler olarak tartışılmaktadır.
3.3. Bağırsak–Beyin Ekseni ve Bağırsak Mikrobiyotası
Son yıllarda bağırsak–beyin ekseni, OSB’deki biyolojik farklılıkların bir kısmını açıklamada önemli bir yolak olarak öne çıkmıştır:
• Otistik çocuklarda kabızlık, ishal, şişkinlik ve karın ağrısı gibi gastrointestinal sorunlar sık görülür.
• Çalışmalar, otistik çocukların bağırsak mikrobiyota bileşiminin, otistik olmayan akranlarına göre anlamlı derecede farklı olduğunu göstermektedir.
Bu farklılıkların bazı davranışsal belirtiler ve bozukluğun şiddetiyle ilişkili olduğu bildirilmiş; kısa zincirli yağ asitleri (SCFA) gibi metabolitlerin üretimi, immün sistem düzenlenmesi, bağırsak bariyeri ve kan–beyin bariyeri bütünlüğü üzerinden beyin işlevlerini etkileyebileceği öne sürülmüştür.
3.4. Aşılar ve Otizm
Toplumda yaygın bazı yanlış inanışlara rağmen, güçlü bilimsel kanıtlar aşıların otizme neden olmadığını ve otizmin ortaya çıkmasında bir risk faktörü olarak kabul edilmemesi gerektiğini göstermektedir. Aşılar, çocukları ve toplumu pek çok ciddi ve ölümcül hastalıktan korumada vazgeçilmez araçlardır. Bu nedenle aşılama, otizm bağlamında suçlanmamalı; aksine bulaşıcı hastalıkların önlenmesindeki temel rolü nedeniyle sürdürülmelidir.
3.5. Özet: Çok Etkenli Model
Sonuç olarak otizm, genler ve çevrenin karmaşık etkileşiminin ürünüdür:
• Genetik yapı, zemin ve yatkınlığı oluşturur;
• Çevresel faktörler (doğum öncesi, doğum sırası ve yaşamın erken dönemleri) biyolojik yolları etkinleştirebilir veya baskılayabilir;
• Bağırsak–beyin ekseni ve immün sistem ise bu süreçte düzenleyici/ara katman rolü oynar.
Hiçbir tekil faktör, tek başına OSB’den sorumlu değildir.
4. Kanıta Dayalı Temel Tedavi ve Müdahale Yaklaşımları
4.1. Genel İlkeler
• Otizm bulaşıcı bir hastalık değildir.
• Otizmi tamamen ortadan kaldıran “mucize bir ilaç” veya kesin bir tıbbi tedavi yoktur; yaşam tarzı değişiklikleri ve sağlığın korunmasına yönelik altı temel ilkeye dikkat edilmesi, sürecin yönetiminde önemli bir destekleyicidir.
• Tedavinin amaçları şunlardır:
• Sosyal ve iletişimsel becerileri güçlendirmek;
• Sorun oluşturan davranışları azaltmak;
• Bireyin eğitim, iş ve günlük yaşamda bağımsızlığını artırmak;
• Kaygı, uyku sorunları ve duyusal problemleri azaltmak;
• Bireyin ve ailenin yaşam kalitesini yükseltmek.
Araştırmalar, erken tanı ve yaşamın ilk yıllarında başlanan uzmanlaşmış müdahalelerin, uzun dönem sonuçlar üzerinde en büyük olumlu etkiye sahip olduğunu göstermektedir.
4.2. İlaç Dışı Müdahaleler (Tedavinin Temelini Oluşturur)
4.2.1. Uygulamalı Davranış Analizi (Applied Behavior Analysis – ABA)
ABA, otizmde en çok bilinen ve en fazla kanıt biriken yaklaşımlardan biridir ve davranışçı öğrenme ilkelerine (edimsel koşullama) dayanır. Bu yaklaşım şunları içerir:
• Hedef davranışların ayrıntılı analizi;
• Becerilerin küçük basamaklara ayrılarak adım adım öğretilmesi;
• İstenen davranışları artırmak için olumlu pekiştirme;
• Zorlayıcı davranışların azaltılması için yapılandırılmış programlar.
Son yıllarda, oyun ve günlük etkileşimler içine yerleştirilen daha “doğal” ABA yaklaşımları (Early Start Denver Model ve diğer NDBI’ler gibi) giderek daha fazla benimsenmektedir.
4.2.2. Konuşma ve Dil Terapisi
Konuşma terapisi özellikle otistik çocuklar için temel bir müdahaledir ve hedefleri şunlardır:
• Dilin alıcı (anlama) ve ifade edici (konuşma) boyutlarının güçlendirilmesi;
• Sözel olmayan iletişim becerilerinin geliştirilmesi;
• Resimler, semboller, tablet uygulamaları gibi destekleyici ve alternatif iletişim (AAC) yöntemlerinin öğretilmesi.
4.2.3. Ergoterapi ve Duyusal Bütünleme
Ergoterapi (iş-uğraşı terapisi) OSB’de özellikle:
• İnce ve kaba motor beceriler;
• Günlük yaşam aktiviteleri (öz bakım, oyun, sınıf içi katılım);
• Duyusal düzenleme ve çevresel uyaranlara tolerans
üzerinde yoğunlaşır. Güncel ergoterapi rehberleri, otistik bireylerde katılımın, öz-belirleyiciliğin ve olumlu ruh sağlığının desteklenmesine önem verir.
4.2.4. Sosyal Beceri Eğitimi
Bu müdahaleler:
• Sosyal beceri grupları;
• Rol oynama;
• Etkileşimli oyunlar;
• Yazılı olmayan sosyal kuralların açık ve doğrudan öğretilmesi
yoluyla bireyin diğer insanlarla daha etkili ve uyumlu etkileşim kurmasına yardımcı olur.
4.2.5. Eğitimsel Destek ve Çevresel Uyum
• Bireyselleştirilmiş eğitim programı (BEP/IEP) hazırlanması;
• Sınıf ortamının uyarlanması (dikkat dağıtıcı uyaranların azaltılması, görsel yapılandırma, görsel günlük programlar);
• Gerektiğinde gölge öğretmen desteği sağlanması
otistik çocukların eğitim başarısında önemli unsurlardır.
4.2.6. Aile Eğitimi ve Desteği
Ebeveyn eğitimi, aşağıdakiler açısından kritik önemdedir:
• Otizmin doğasını ve seyrini anlamak;
• Yaşam tarzı ve beslenmenin bireyin mizacına göre düzenlenmesini öğrenmek;
• Basit davranışsal teknikleri uygulayabilmek;
• Stres ve tükenmişlik ile başa çıkma becerilerini geliştirmek;
• Sosyal destek ağlarından yararlanmak.
Bu tür programlar, davranış problemlerinin azalmasına ve ailenin yaşam kalitesinin artmasına katkı sağlayabilir.
4.3. Farmakoterapi (İlaç Tedavisi)
İlaçlar otizmi doğrudan “tedavi etmek” için değil, eşlik eden belirtileri yönetmek için kullanılır. Örneğin:
• Şiddetli irritabilite, saldırganlık, kendine zarar verme;
• Dikkat eksikliği ve hiperaktivite;
• Kaygı, obsesyonlar, depresyon;
• Uyku bozuklukları;
• Eşlik eden epilepsi varlığında nöbetler.
Bireyin mizacına göre beslenme ve yaşam tarzının düzenlenmesi ve gerek duyulduğunda bitkisel ilaçların (örneğin Digestor, Memory Plus, Happy Cup vb.) kullanımı, doz ayarlaması ve yan etki takibi mutlaka hekim kontrolünde ve bütüncül bir tedavi planı çerçevesinde yapılmalıdır.
5. Otizm Yönetiminde Bağırsak–Beyin Ekseni, Probiyotikler ve Prebiyotikler
5.1. Genel Kanıtlar
Son dönemdeki sistematik derlemeler ve randomize kontrollü çalışmalar şunları göstermektedir:
• Probiyotikler, otistik çocuklarda gastrointestinal belirtileri ve bazı durumlarda genel davranışsal belirtileri iyileştirebilir; özellikle çoklu suş (multi-strain) içeren kombinasyonlarda bu etki daha belirgin olabilir.
• Etki büyüklüğü genellikle küçük–orta düzeydedir; en fazla iyileşme kaygı, uyum sağlama, uyku ve yaşam kalitesi alanlarında görülmekte, OSB’nin üç temel alanı (sosyal etkileşim, iletişim, yineleyici davranışlar) üzerindeki doğrudan etkiler ise daha değişken ve sınırlı rapor edilmektedir.
Özetle, probiyotikler otizmin temel tedavisi değildir; ancak özellikle gastrointestinal sorunları ve kaygısı belirgin olan bir alt grup çocuk için önemli ve umut verici tamamlayıcı bir müdahale olarak değerlendirilebilir.
5.2. Probiyotikler ve Prebiyotikler
• Probiyotikler: Yeterli miktarda alındıklarında, konak sağlığına olumlu etkileri olan canlı mikroorganizmalardır (çoğunlukla Lactobacillus ve Bifidobacterium türleri). Besin kaynakları arasında fermente gıdalar, fermente sebzeler ve standartlaştırılmış probiyotik takviyeleri yer alır.
• Prebiyotikler: FOS, GOS, inülin gibi sindirilemeyen liflerdir ve faydalı bakteriler için seçici besin işlevi görür. Sarımsak, soğan, pırasa, hindiba kökü, baklagiller, hafif olgunlaşmamış muz ve yulaf başlıca prebiyotik kaynaklarıdır.
Bu ikisinin kombinasyonu (sinbiyotikler),
• Kabızlığın düzelmesi,
• Kısa zincirli yağ asitleri (SCFA) – özellikle bütirat – üretiminin artması,
• Lokal ve sistemik inflamasyonun azalması
yoluyla bağırsak–beyin ekseni ve bazı davranışsal belirtiler üzerinde dolaylı etkilere sahip olabilir.
5.3. Otizmde Çalışılan Probiyotik Suşlar
Birçok çalışma aşağıdaki suşlara odaklanmıştır:
• Lactobacillus ailesi
• L. plantarum
• L. rhamnosus (örneğin GG suşu)
• Bifidobacterium ailesi
• B. longum
• B. infantis
Bu suşlar, bazı klinik çalışmalarda gastrointestinal belirtilerin azalması, inflamasyonun düşmesi ve bazı olgularda kaygının azalması ve davranışsal alanlarda kısmi iyileşmelerle ilişkili bulunmuştur. Bununla birlikte sonuçlar hâlen tam olarak tutarlı değildir ve daha büyük, iyi tasarlanmış araştırmalara ihtiyaç vardır.
5.4. Pratik Hususlar
• Probiyotik seçimi ve dozlardırılması yaş, tıbbi durum, eş zamanlı kullanılan ilaçlar ve mevcut gastrointestinal sorunlar dikkate alınarak yapılmalıdır.
• İmmün yetmezlik, ağır kronik hastalıklar veya bazı özel ilaçların kullanımı söz konusu olduğunda daha fazla dikkat ve hekim gözetimi gerekir.
• Diyete prebiyotik eklenmesi kademeli olmalı, böylece aşırı gaz ve karın rahatsızlığından kaçınılmalıdır.
Kaynaklar
1. World Health Organization. Autism spectrum disorders – fact sheet. 2025.
2. Zeidan J, et al. Global prevalence of autism: A systematic review update. Autism Res. 2022;15(5):778–790.
3. Santomauro DF, et al. The global burden of autism spectrum disorder in 2021: findings from the Global Burden of Disease Study 2021. Lancet Psychiatry. 2025.
4. Maenner MJ, et al. Prevalence and characteristics of Autism Spectrum Disorder among children aged 8 years. MMWR Surveill Summ. 2023;72(2).
5. Shaw KA, et al. Prevalence and early identification of autism spectrum disorder among children aged 4 and 8 years – ADDM Network, 2022. MMWR Surveill Summ. 2025.
6. NICHD. Early intervention for autism. 2021.
7. CDC. Treatment and Intervention Services for Autism Spectrum Disorder. 2024.
8. Love C, et al. Prenatal environmental risk factors for autism spectrum disorder: a systematic review. BMC Med. 2024;22(1).
9. Yenkoyan K, et al. Environmental risk factors in autism spectrum disorder. Eur J Paediatr Neurol. 2024.
10. Mkhitaryan M, et al. Genetic and environmental risk factors for autism spectrum disorder: a multicenter case-control study. J Clin Psychiatry. 2025.
11. Billeci L, et al. A randomized controlled trial into the effects of probiotics on brain activity in preschoolers with autism spectrum disorder. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry. 2022.
12. Khanna HN, et al. Impact of probiotic supplements on behavioural and gastrointestinal symptoms in children with ASD. BMJ Paediatr Open. 2025;9:e003045.
13. Rojo-Marticella M, et al. Effect of probiotics on the symptomatology of autism spectrum disorder and ADHD: a randomized controlled trial. J Abnorm Child Psychol. 2025.
14. Novau-Ferré N, et al. Gut microbiome differences in children with ASD and ADHD and impact of probiotics. J Autism Dev Disord. 2025.
15. Taha H, et al. Microbiota-based interventions for autism spectrum disorder: a comprehensive review. Front Microbiol. 2025.
16. Feng X, et al. Traditional Chinese medicine interventions for autism spectrum disorders. Complement Ther Med. 2022.
17. Elangovan P, et al. Efficacy of Siddha therapeutics on Mantha Sanni (autism spectrum disorder). J Ayurveda Integr Med. 2023.
18. Karimi M, et al. Effect of Hiwa syrup, a Persian medicine product, on autism symptoms in children with ASD: a randomized double-blind trial. Galen Med J. 2024.
19. Bang M, et al. Herbal medicine treatment for children with autism spectrum disorder: a systematic review. Evid Based Complement Alternat Med. 2017.
20. Çatlı NE, et al. Vaccines and autism: a comprehensive review of the evidence. Trends in Pediatrics. 2025.
21. Gholizadeh F. İnsan Mizaçları ve Sağlıklı Beslenme. 2024.
22. Gholizadeh F. Sağlığın Mimarı 9. 2022.
23. Drkalan.com. Traditional medicine and functional health resources.

Yorum Ekle