Beyaz Şeker ve Beyaz Unun Zararlarının Karşılaştırılması

Beyaz şeker ve beyaz un, rafine edilmiş gıdalar arasında yer alır ve aşırı tüketimleri sağlığa ciddi zararlar verebilir. Her iki madde de fazla miktarda tüketildiğinde vücut sağlığına olumsuz etkiler yapar.
Beyaz şeker genellikle diş çürükleri, kan şekerinde ani yükselmeler ve metabolik hastalıklarla ilişkilendirilirken; beyaz un, lif ve besin maddelerinin azaltılması nedeniyle sindirim sorunlarına ve kilo alımına yol açabilir.

Bu iki madde, mümkünse beslenme düzeninden tamamen çıkarılmalı, en azından çok az ve dikkatli şekilde tüketilmelidir. Tam tahıllar ve doğal tatlandırıcılar gibi daha sağlıklı alternatiflerle değiştirilmesi, sağlığın korunmasına yardımcı olabilir.

Beyaz şeker ve yapay tatlandırıcıların zararları:
• Bağımlılık yapar ve kan şekeri ile insülin seviyelerinde ani artışlara neden olur;
• Diyabet, karın bölgesi obezitesi, karaciğer yağlanması ve beyin hasarı riskini artırır (bağımlılık etkisi uyuşturucuya benzer şekilde çalışır);
• Hücrelerde iltihap ve erken yaşlanmaya neden olur;
• Bağışıklık sistemini zayıflatır;
• Özellikle meme ve bağırsak kanseri olmak üzere kanser riskini artırır;
• Yoğun ve yapışkan balgam (balgamlılık) ile sovda üretimini artırır;
• Doğal vücut sıcaklığını düşürür (halsizlik, isteksizlik, depresyon) ve içsel nemi aşırı artırır;
• Beyin, mide ve karaciğeri zayıflatır;
• Sindirim gücünü ve hafızayı bozar;
• Cilt lekelerine ve erken yaşlanmaya yol açar;
• Şekerin aşırı tüketimi, iltihabı artırır, trigliseritleri ve tansiyonu yükseltir, bu da kalp hastalıkları riskini artırır;
• Şeker, ağızda bulunan bakteriler için besin kaynağıdır ve diş çürüklerine yol açar.

Beyaz Unun Zararları:
Un, çok sayıda glikoz molekülünden oluşan bir polisakkarit olan nişastadan elde edilir.
Sindirim sisteminde hızla parçalanır ve glikoza dönüşür; bu da beyaz şekerle neredeyse aynı oranda kan şekerini yükseltir.
Yüksek glisemik indekse sahip olduğundan, özellikle lif içermeyen beyaz ekmek tüketimi, ani kan şekeri artışı, insülin direnci ve kilo alımına neden olabilir.

Hatta beyaz ekmek, kan şekerini beyaz şekerden bile daha hızlı yükseltebilir!
Bu nedenle beyaz ekmek yerine kepekli, tam buğday veya arpa ekmeği gibi lifli ekmekler tercih edilmelidir. Fakat bu tür ekmekler bile mümkün olduğunca az tüketilmeli, hatta tamamen bırakılması daha faydalı olur.

Tahılın rafine edilme sürecinde kepek ve embriyosu ayrılır, bu da lif, vitamin ve mineral kaybına neden olur.
• Beyaz un, hızla sindirilen basit karbonhidratlar içerdiğinden kısa süreli tokluk hissi verir, bu da aşırı yeme ve kilo artışına neden olabilir.
• Beyaz unun yüksek glisemik indeksi, kan şekerini ve insülin salgısını hızla artırarak tip 2 diyabet riskini yükseltir.
• Rafine tahılların (beyaz un gibi) aşırı tüketimi kalp hastalıkları riskini artırır.

Beyaz Unun Diğer Zararları:
• Glisemik indeksi yüksektir (şekerden biraz daha yavaş ama yine de yüksek kan şekeri artışına yol açar);
• Lif, vitamin ve mineral bakımından fakirdir;
• Obezite, kabızlık ve gizli diyabete neden olur;
• Kan yağlarını artırır ve insüline duyarlılığı azaltır;
• Bedende ham balgam ve yapışkan nem üretimine yol açar;
• Sindirim gücünü azaltır;
• Soğuk ve yumuşak obeziteye neden olur (özellikle karın ve bel çevresinde yağlanma);
• Cildi matlaştırır ve kötü hılt üretimini artırır.

Unun Zararları Nasıl Azaltılabilir?
• Nişasta sıcak suda çözüldüğünde (örneğin pirinç ya da ekmek pişirirken), moleküler yapısı değişir ve daha kolay sindirilebilir hale gelir.
• Ancak ekmek soğutulup ya da dondurulursa, nişasta molekülleri yeniden kristalleşir ve insan sindirim sistemi bu yeni yapıyı kolayca parçalayamaz.
• Bu nişasta tekrar ısıtılsa bile, dirençli (rezistan) nişasta yapısı bozulmaz ve sindirimi zor olur.

Kepekli ekmekler bile soğutulursa, içlerindeki nişasta öncekinden daha dirençli hale gelir.
Aynı durum nohut, fasulye, mercimek ve bezelye gibi doğal olarak dirençli nişasta içeren baklagiller için de geçerlidir.
Bunlar pişirildikten sonra soğutulursa, içlerindeki dirençli nişasta miktarı artar.

Dirençli nişasta vücutta yavaş sindirilir ve ani kan şekeri artışına neden olmaz.
• İnsüline duyarlılığı artırabilir ve tip 2 diyabet riskini azaltabilir.
• Dirençli nişasta, prebiyotik olarak işlev görür ve bağırsaktaki faydalı bakteriler (bağırsak mikrobiyotası) için iyi bir besin kaynağıdır.
• Bu nişastanın bağırsakta fermente edilmesiyle bütirat gibi kısa zincirli yağ asitleri üretilir, bu maddeler iltihap önleyici özellik taşır ve bağırsak sağlığını destekler.
• Sindirimi uzun sürdüğü için uzun süreli tokluk sağlar ve kilo kontrolüne yardımcı olur.
• Dirençli nişasta, iltihabı azaltabilir ve bağışıklık hücrelerinin işlevini destekleyebilir.

Sade nişasta, soğutulup tekrar ısıtılarak dirençli nişastaya dönüştürülebilir.
Ancak bu yöntem maalesef beyaz unda bulunan bazı tehlikeli maddeleri yok edemez:
Fitat asidi, lektin ve glüten gibi maddeler, bağırsaklarda demir, bakır, çinko, D vitamini ve daha birçok mineral, vitamin ve sindirim enzimlerinin emilimini bozar.
Uzun vadede bağırsak sezam yaratarak otoimmün hastalıkların temel nedenlerinden biri olan “sızdıran bağırsak” sendromuna neden olur.
Referans :Beslenme ve Hastalıkların İlişkisi,Farzollah Gholizadeh

paylas:

benzer makaleler