- Bölüm
Her insan dünyaya geldiğinde kendine özgü bir yetenekle doğar. Nasıl ki her bireyin parmak izi eşsizse, aynı şekilde yetenekleri de birbirinden tamamen farklı ve benzersizdir. İnsanların yeteneklerini birbirleriyle karşılaştırmak mümkün değildir. Bu nedenle psikologlar 1985 yılında zekâ testlerinin bireylerin yeteneklerini ölçmede yetersiz olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü herkesin matematik veya fen alanında başarılı olması gerekmez; kimisi resimde, kimisi hat sanatında, kimisi ise sporda ve kimse müzikte yeteneklidir…
Bu sebeple hiçbir zaman iki insan birbirleriyle karşılaştırılamaz; çünkü her biri kendine has kişilik ve kabiliyetlere sahiptir. Bu yüzden, bir kişide rekabet duygusunu uyandıran kişi, genellikle bu rekabetten fayda sağlayan kişidir – rekabet edenler değil!
Rekabet olgusu yalnızca bireysel ve sosyal davranış düzeyinde değil; aynı zamanda zihnin derinliklerinde, özfarkındalıkta, bilinçdışında ve insan enerjisi alanlarında da etkili olur.
Rekabet, içsel olduğu zaman sağlıklıdır – yani kişi kendisini dünkü haliyle kıyaslıyorsa bu durum motivasyon sağlayabilir.
Ancak dışsal, kıyaslayıcı, sonuç odaklı ve zoraki rekabet, kronik stresin, kaygının, zihinsel yorgunluğun, yaşam doyumunun azalmasının ve fiziksel hastalıkların temel nedenlerinden biridir.
Psikolojik araştırmalar göstermektedir ki rekabet:
• Sosyal kaygı ve değerlendirilme korkusunu artırır;
• İçsel eleştirmeni aktif hâle getirerek özgüvene zarar verir;
• Zihni “öğrenme”den “kazanma”ya kaydırır.
Sürekli başkalarıyla kıyaslama yapmak, anksiyete ve depresyonun en önemli kaynaklarındandır.
• Rekabet, hayali bir gelecekte yaşamak demektir (henüz gelmemiş ve kaygı vericidir).
• “Henüz olmadığım biri”ne ulaşma çabasıdır.
• Bu durum kişiyi zihnin esiri hâline getirir; böylece huzur yok olur.
Tüm tasavvufi, ahlaki, psikolojik ve parapsikolojik öğretiler, insanı şimdiki an’da yaşamaya ve “farkındalıklı varoluşa” çağırır.
Ancak rekabet, zihni dağıtır, farkındalığı sınırlar, iç huzursuzluk yaratır ve zamanla dış dünyada da kaosa, zihinsel ve fiziksel rahatsızlıklara yol açar.
Vücutta kortizol (stres hormonu) anormal seviyelerde arttığında, beden “acil durum” moduna geçer:
• Diğer sistemler (bağışıklık, sindirim, üreme…) bastırılır ya da minimum düzeyde çalışır.
• Rekabet, kişiyi sürekli stres hâlinde tutarak çeşitli hastalıklara zemin hazırlar ve iç huzurun yolunu keser.
Her bireyin yolu eşsizdir.
Başkalarıyla kıyaslama bu eşsizliği bozar.
Rekabet, mevcut hâlden memnuniyeti zayıflatır:
• Rekabetçi insan daima savaş hâlindedir;
• Bu huzursuz zihin, kalbine sükûneti yerleştiremez.
Gelişim psikolojisi açısından:
• Rekabet, koşullu özdeğer duygusu oluşturur:
• Kişi, yalnızca “üstün” olduğu zaman kendini değerli hisseder.
• Geri kalmak ya da “yenilmek”, özgüvenin yıkılmasına yol açar.
• Çocuklarda bu durum mükemmeliyetçilik, başarısızlık korkusu ve yeteneklerin bastırılmasıyla sonuçlanır.
• Rekabet zihni şimdiki andan koparır;
• Sonuç odaklılık, içsel keyifle çelişir;
• Yukarı yönlü kıyaslama, modern depresyonun kök nedenlerinden biridir.
• Rekabet, kişiyi sürekli “yetersizlik döngüsü”ne sokar.
• Sosyal medya, bu etkiyi daha da şiddetlendirir.
Enerji sistemleri açısından:
• Şiddetli rekabet, üçüncü çakranın (göbek – kişisel güç merkezi) aşırı aktive olmasına yol açar;
• Bu dengesizlik: stres, kontrolcülük, kıskançlık, öfke ve kaygı üretir;
• Enerji yukarıya yükseleceğine, zihnin alt seviyelerinde sıkışır;
• Rekabet, zihni “ego” düzeyinde tutar;
• Kişi, kendi özüyle bütünleşmek yerine başkalarının egosu ile yarışır.
Parapsikoloji alanında:
Sezgi, içgörü (insight), durugörü (clairvoyance) gibi farkındalık düzeylerine ulaşan bireyler sıklıkla şunu belirtirler:
• Rekabet ve zihinsel gerginlik, içsel netliği ve sezgileri engeller;
• Rekabet hâlindeki zihin “gürültülüdür” ve yüksek bilinçten gelen ilhamlara kapalıdır.
• Yaydığımız titreşim, çektiğimiz enerjidir;
• Rekabet, “yoksunluk”, “korku”, “kıyas” ve “çaresizlik” titreşimlerini yayar;
• Bu nedenle ne kadar çok rekabet edersek, bolluktan ve huzurdan o kadar uzaklaşırız.
Sonuç olarak:
Psikoloji ve parapsikolojiye göre, kontrolsüz rekabet yalnızca iç huzuru ve zihinsel gelişimi engellemekle kalmaz, aynı zamanda enerji sistemlerini, sezgileri ve ruhsal tekâmülü de bozar.
Bunun yerine:
• İşbirliği,
• Bireysel yaratıcılık,
• Kendini tanıma,
• Her insanın kendine özgü yolculuğunu kabul etme,
en sağlıklı büyüme zeminini oluşturur.
Tasavvufî ve felsefî bakışla:
Rekabet, bir motivasyon aracı olmaktan ziyade:
• Zihinsel bir perde,
• İçsel yolculukta engel,
• Ruhsal özgürlüğün önünde bir set olarak görülür.
Rekabet, insanı kendi özünden uzaklaştırır ve dikkatini “başkası”na yöneltir.
Sürekli kıyas ve yarış hâlinde olan kişi, kendi gerçeğini keşfetmek yerine dışsal gösterilere odaklanır.
Bu durum, tasavvuf literatüründe “gaflet” olarak adlandırılır – ve bu, en büyük engellerden biridir.
Nefsî köken:
Rekabetin birçok şekli “ilahi fıtrattan” değil, egodan doğar:
• Ego, üstünlük, kontrol ve görünür olmayı arzular;
• Rekabet, değeri ispatlamak için yapılan kıyaslamadan doğar;
• Sonuç: sahte gelişim, kaygı, kıskançlık ve içsel boşluk.
Biyolojik etkiler:
Rekabet durumunda beyin, durumu bir “tehdit” ya da “meydan okuma” olarak algılar ve:
• HPA eksenini (hipotalamus-hipofiz-adrenal) aktive eder;
• Kortizol salgısı artar;
• Kalp atışı, tansiyon ve solunum hızlanır;
• Bağışıklık ve sindirim sistemi zayıflar;
• Vücut, “savaş ya da kaç” moduna girer.
Rekabet stresi neden artırır?
• Kişi sürekli kendini başkalarıyla kıyaslar;
• Başarısızlık korkusu “önceden kaygı” yaratır;
• Zihin “ya kaybedersem?”, “diğerleri benden iyi mi?” gibi düşüncelerle meşgul olur;
• Odak gelişim sürecinden, dışsal sonuca kayar.
Bu durum:
• Zihinsel enerjiyi tüketir;
• Yorgunluk, uykusuzluk ve düşük performansa yol açar.
Mükemmeliyetçilik ve performans felci:
• Kişi yalnızca “en iyi” olursa başarılı olduğunu düşünür;
• Küçük bir başarısızlık bile değersizlik hissi yaratır;
• Başarısızlık korkusu, “performans felci”ne neden olur.
Bu tür mükemmeliyetçilik, gençler, öğrenciler, yöneticiler ve sporcularda kronik anksiyetenin yaygın nedenidir.
Zihinsel etkiler:
Rekabet hâlindeki zihin:
• Gelecekte (başarı, sonuç, kaygı),
• Ya da geçmişte (başarısızlık, yargı) yaşar;
• Bu nedenle şimdiki anla bağlantısı kopar.
Geçmiş veya gelecekte takılı kalan zihin, stres, çarpıntı ve kaygıya açık hâle gelir.
Toplumsal düzeyde rekabet:
• Okulda, ailede, işte, sosyal medyada sürekli kıyaslanma,
• Toplumun, ailenin ve medyanın “diğerlerinden daha iyi ol” baskısı,
• Bu dış baskılar, içsel strese dönüşerek öz güveni ve ruh sağlığını olumsuz etkiler.
Bilimsel bulgular:
• Spor, eğitim ya da mesleki alandaki rekabet, hem fizyolojik (kortizol) hem de psikolojik (anksiyete) stres yaratır.
• Rekabeti “tehdit” olarak algılayan kişilerde stres sistemi aşırı çalışır;
• Bireysel deneyim ve beceriler bu tepkileri dengeleyebilir;
• Ancak kronik baskı, stres sisteminin bozulmasına (örneğin CAR refleksinin azalması) neden olur.
Sonuç:
Gereksiz ve aşırı rekabet, özellikle sosyal kıyaslama veya içsel baskıyla birleştiğinde:
• Tükenmişlik sendromuna,
• Uyku kalitesinin düşmesine,
• Ruhsal sağlığın zayıflamasına yol açar.
Referans : Anda Yaşamanın Adabı,Farzollah Gholizadeh