Kelimelerin Titreşim (Dalgalarının)Gücü

Kelimelerin Titreşim (Dalgalarının)Gücü
Tüm nesneler titreşime sahiptir. Gördüğünüz, duyduğunuz ve dokunduğunuz her şey sürekli hareket halinde olduğu için bir titreşim yayar. Eğer bir nesneye yeterince yakın olursanız ve onun titreşim alanına girerseniz, farkında olarak ya da olmayarak bu titreşimden etkilenirsiniz. Bu kurallar düşünce alanı için de geçerlidir. Beyin hücreleri titreştiğinde, bir enerji dalgası yayar ve bu enerji, yerleşecek bir alan arar. Eğer bir kişinin beyin hücrelerinin titreşim alanına girerseniz ve beyin hücrelerinizin titreşimleri o kişi ile uyumlu ve ahenkli hale gelirse, o kişinin düşünce titreşimini alırsınız ve bu titreşim, olumlu ya da olumsuz olarak zihninizi etkiler.

Her düşünce veya duygu, ölçülebilen bir titreşime sahiptir. Bu titreşimler yeterince yükseldiğinde, niyet ve amaç gücüne bağlanabilir. Bu aşama, mutluluğu ve neşeyi hissettiğiniz, hayalinizdeki yaşamın gerçeğe dönüştüğü tatlı bir noktadır.

Bazı şeyleri içinizde görememeniz, dünyanızı nasıl işlediğinize bağlı bir seçimdir. Dünyaya, iç dünyanızda gördükleriniz doğrultusunda bakarsınız; eğer bir şeyi içinizde göremezseniz, çevrenizde de göremezsiniz. Eğer evrensel amaç ruhunun bir yansıması olduğunuzu bilseydiniz, bunu görebilirdiniz. Enerji seviyenizi, her türlü engelin ötesine geçecek şekilde, amaç gücüyle bağlantınızı güçlendirerek yükseltirsiniz. Sizi dünyanın sunduğu güzelliklerden alıkoyan tek şey, duygusal uyumsuzluğunuzdur. Bu basit gerçeği anladığınızda, amaca ulaşma yolundaki engelleri ortadan kaldırırsınız.

Düşünceler, dışsal bir nitelik kazanır. Bu yüzden en iyilerini seçin. Zihninizden geçen her düşünce sizi etkiler. Olumlu, neşeli ve canlı düşündüğünüzde, bu düşünceler dış dünyada somutlaşır. Bu durum bir gecede gerçekleşmez, belki de gerçekleşir. Hepimiz farklıyız. Küçük bir olumlu düşünceyle başlayın ve ardından bunu sürdürün. Zihninize olumsuz bir düşünce geldiğinde, onun size uğradığı için teşekkür edin ve sonra onu uğurlayın. Bu uygulamayı ne kadar çok yaparsanız, olumlu düşüncelerin varlığını o kadar çok fark edeceksiniz.

Kuantum fiziği de bir titreşim yasasına sahiptir. Bu yasa, evrendeki her şeyin kendine özgü bir frekansta titreşim yaydığını ifade eder.

Fizik kuantumunun doğuşundan önce, bilimin dünyaya bakış açısı Newton fiziğine dayanıyordu. Bu görüş, dünyayı bir makine gibi kabul ediyor ve dünyanın tamamen öngörülebilir olduğunu savunuyordu; insanın varlığı ya da yokluğu dünyanın işleyişine herhangi bir etkide bulunmazdı. Ancak kuantum fiziğinin doğuşu ve bilimin atomun içine girmesiyle, insanın evrene ve kendisine bakışını değiştiren şaşırtıcı keşifler yapıldı. Dünyanın makinevari doğası, yerini canlı, bilinçli, öngörülemez ama aynı zamanda tamamen yanıt veren bir evrene bıraktı. Kuantum fiziği, insan zihnini ve bilincini evrenin gerçekliklerinin bir parçası olarak görür; öyle ki, insan olmadan, maddi gerçekliklerin gördüğümüz şekliyle var olmayacağını savunur. En önemlisi de, insan bilincinin seviyesinin, evrensel olaylar üzerindeki etkisi büyük bir önem taşır.

Kuantum fiziği perspektifinden bakıldığında, atom içindeki dünya, doğal dünyanın devamından ziyade büyüleyici bir masal diyarına benzer. Bu tuhaf alemde gizemli kuvvetler sıradan şeyler gibi kabul edilir ve maddi dünyanın mantığı burada geçerli değildir. Kuantum fizikçilerinin şaşırtıcı keşiflerinden biri, maddeyi küçük parçalara bölerseniz sonunda bu parçaların – elektronlar, protonlar vb. – artık maddi bir nesnenin özelliklerini taşımayacak olmasıydı. Örneğin, genellikle elektronu dönen küçük bir küre olarak düşünürüz, ancak bu algı gerçeğe oldukça uzaktır. Elektron bazen sanki küçük, bütünleşik bir parçacık gibi davransa da, fizikçiler elektronu neredeyse boyutsuz olduğunu keşfettiler. Bu kavram çoğumuz için anlaşılması zor olabilir, çünkü insan düzeyinde her şeyin bir boyutu vardır. Ancak, bir elektronun genişliğini ölçmeye kalkarsanız, asla ölçemezsiniz çünkü elektron, tanıdığımız sıradan nesneler gibi değildir.

Fizikçilerin diğer bir keşfi, elektronun hem parçacık hem de dalga olarak var olabilmesiydi. Bu, “dalga-parçacık ikiliği” veya “tamamlayıcılık teorisi” olarak bilinir. Eğer bir elektronu kapalı bir televizyon ekranına fırlatırsak, fosfor kaplamalı ekranın arkasına çarpan elektron sonucu, bir ışıklı nokta belirir. Bu nokta, elektronun parçacık özelliğini net bir şekilde gösterir. Ancak elektron sadece bu formu almaz; aynı zamanda bir enerji bulutu şeklinde de davranabilir ve bir dalga gibi uzayda yayılabilir. Elektron dalga biçiminde hareket ettiğinde, parçacıkların yapamayacağı şeyleri yapabilir. Örneğin, iki yarıklı bir engele çarptığında, aynı anda her iki yarıktan geçebilir. Dalga benzeri elektronlar birbirine çarptığında ise hemen girişim desenleri oluştururlar.

Elektronun bu çift yönlü özelliği, tüm alt atomik parçacıklarda ve yalnızca dalga olarak var olduğu düşünülen ışık, gama ışınları, radyo dalgaları ve X ışınları gibi şeylerde de bulunur. Bu tür dalgalar da parçacık haline dönüşebilirler. Günümüzde fizikçiler, alt atomik fenomenleri yalnızca dalga veya parçacık olarak sınıflandırmanın doğru olmadığını, bunun yerine bu fenomenlerin her ikisi de olabilen varlıklar olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorlar. Bu varlıklara “kuanta” denir. Fizikçiler, kuantaların evrenin tamamını oluşturan temel yapı taşları olduğuna inanıyorlar. (Quantum’un çoğulu olan kuanta, dalga benzeri parçacıkları ifade eder. Quantum terimi, hem parçacık hem de dalga özelliği taşıyan şeyler için kullanılır.)
Belki de en şaşırtıcı olan, tüm kanıtların da desteklediği üzere, kuantaların (kuantumlar) sadece biz onlara baktığımızda parçacık olarak belirmesidir. Örneğin, kimse bir elektrona bakmadığında, deneyler gösteriyor ki elektron her zaman dalga formunda kalır. Peki, bu prensip neyi ifade ediyor ve atom dünyasında ve günlük hayatımızda bunun anlamı nedir? Kuantum fiziği aslında atomun belirli bir sınırı olmadığını, yalnızca gözlemlendiğinde bu sınırın oluştuğunu söylüyor. Siz (gözlemci) olmadan, tüm atomlar olağanüstü bir hızla evrene yayılır. Dikkatli gözlem, atomların bu mekânsal genişlemesini azaltır ve onları somut gerçekliklere dönüştürür. Daha basit bir ifadeyle, atom ve atomun elektronları, belirli bir mekânsal sınıra sahip olmayan dalgalar haline gelir ve birbirlerinden hızla uzaklaşarak maddi gerçekliklerin ortadan kaybolmasına neden olurlar.

Newton fiziğinin görüşünün aksine (ve alıştığımız şekliyle), maddi dünya bizden bağımsız değildir; kuantum fiziğinde gerçeklik bize bağlıdır. Aslında, gözlemci zihin ve düşünce olmadan, hiçbir parçacık, hiçbir atom ve maddi dünya var olmaz. Gerçeklik, zihinsel faaliyetlerimizle inşa edilir. Eğer bir atom gözlemlenmezse, bir saniyenin milyarda birinin milyarda biri kadar kısa bir sürede genişler ve yok olur. Bu genişleme, atomu gözlemlediğiniz ana kadar devam eder. Fizikçiler bu durumu “belirsizlik” olarak adlandırıyor.

Öyleyse kuantum fiziği yasasına göre, tüm düşüncelerimiz, sözlerimiz ve davranışlarımız titreşim ve frekansa sahiptir. Pozitif düşünceler, pozitif kelimeler ve pozitif davranışların titreşimlerini kullanarak düşüncelerinizi ve inançlarınızı isteklerinize yönlendirebilirsiniz. Bir örnekle bunu daha net hale getirelim: Sokakta yürürken birinin size “Elbisende bir leke var” dediğini hayal edin. Bakıyorsunuz ama lekeyi göremiyorsunuz. Eğer gün boyunca herkes size elbisenizde bir leke olduğunu söylerse, yavaş yavaş orada gerçekten bir leke olduğuna inanmaya başlarsınız, oysa ki siz onu göremiyorsunuz! Hatta birçok insan, gerçekte bir leke olmasa bile zihninde bir leke yaratır ve gerçekten o lekeyi görmeye başlar! Sözler inançlarınız ve zihniniz üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olabilir.

Kendi kendinize konuşurken kullandığınız kelimeler çok büyük önem taşır. Kendinize bir işi yapamayacağınızı söylediğinizde, başkalarının size yapabileceğinizi söylemesi en az 17 kez gerekecektir ki o olumsuz etkinin etkisi nötrlensin! Daima kendinizle konuşurken pozitif kelimelerin titreşimini kullanın. Araştırmalara göre, kendi sözlerinizin size olan etkisi, başkalarının sözlerinden 17 kat daha güçlüdür. Yani, bir kez “Yapamam” dediğinizde, başkalarının 17 kez “Yapabilirsin” demesi gerekir ki bu etkisi nötrlensin!
Birkaç gün boyunca “pozitif kelime orucu” tutun! Dikkatli olun ve hiçbir olumsuz şey hakkında konuşmayın. Bunun etkisini kısa sürede günlük yaşamınızda gözlemleyeceksiniz. Hepimiz gün boyunca alışkanlık gereği olumsuz kelimeler kullanırız. Olumsuz kelimelerin titreşimi, bizi hedeflerimizle aynı frekansa getirmez. Örneğin, basit bir selamlaşmada “İyiyim” yerine “Fena değilim” diyebilirsiniz. “Fena” kelimesinin titreşimi, olumlu istekler ve iyi bir ruh hali ile uyumlu değildir. Bu nedenle bu tür ifadeler yerine, “Harikayım” gibi pozitif cümleler kullanmak daha uygundur. Zamanla ve olumlu düşünce titreşimlerine sahip kelimeler kullandıkça, hayatınıza daha fazla pozitif duygu ve enerji çekeceksiniz.

Nikola Tesla’nın dediği gibi: “Eğer evreni anlamak istiyorsanız, enerji, frekans ve titreşim açısından düşünün.” Her şey titreşim halindedir; dünya, gökyüzü, rüzgar, ateş ve su hepsi titreşir ve hepsinin kendine özgü bir frekansı vardır. Fiziksel bedenimiz, organlarımız, kanımız, tüm hayvanlar, ağaçlar, çiçekler, nehirler, okyanuslar, taşlar, kristaller ve metaller hepsi titreşim halindedir. Titreşim yasası, bu dünyadaki her şeyin, görünen ya da görünmeyen, en temel ve saf haliyle enerji ya da ışıktan oluştuğunu ve bir frekans dalgası ya da desen şeklinde titreştiğini söyler. Dünyamızdaki her şey aynı yapı taşı ile yaratılmıştır ve bilim, maddeyi tamamen ayrıştırdığımızda, farklı frekanslarda titreşen enerjiden oluştuğunu keşfetmiştir. Ayrıca, her şeyin titreşim halinde olduğu gerçeğinin yanı sıra, tüm maddelerin, katı, sıvı ve gaz olsun, aslında boşluk olduğunu bilmek önemlidir. Elektronlar, protonlar ve nötronlar atom içinde sürekli hareket halindedir. Büyük fizikçi Albert Einstein: “Her şey enerjidir ve başka bir şey değildir. İstediğin gerçekliğin frekansıyla aynı frekansta titreş, o zaman o gerçeklikte olmaktan başka bir seçeneğin yok. Bu, felsefe değil, fiziktir” diyor.

Kaynak:
Anı Yaşamanın Keyfi:farzollah Gholizadeh